Sabah 09.00’da uyanıyoruz. Hiç suyumuz kalmadığı için hızlıca çadırımızı toplayıp bir kaç fotoğraf çekerek yola koyuluyoruz. Kaldığımız yerden Vrutci baraj golüne doğru iniyoruz. Yol üstünde bulunan bir evin bahçesindeki amcadan mataramızı doldurmasını rica ediyoruz.
Bugün amacımız Bioska’dan geçerek Kremna yakınlarına varmak. Amca’ya haritamızı gösterip gölün çevresinden dolaşan yol olup olmadığını soruyoruz. Aldığımız cevap olumsuz. Mecbur araç yolundan ilerleyeceğiz.
Çaresiz ana yola dönerek yolu takip ediyoruz. Yol oldukça sessiz. Pek fazla araç geçmiyor.
Yol üstünde denk geldiğimiz tek tük evlerde ise kimseye rastlamak mümkün olmuyor.
Yaklaşık 45dk’lık yürüyüş sonunda Vrutci – Visegrad yol ayrımına varıyoruz. Bu kadar uzak mesafede Visegrad tabelası görmek beni şaşırtıyor. Yolumuz dar ve virajlı. Dağların arasındaki vadileri takip ediyoruz. Yolumuz üstünde rast geldiğimiz bir köy bakkalından temel ihtiyacımız olan hazır çorba, makarna ve çikolatamızı alarak küçük bir mola veriyoruz.
Toplamda 3 saatlik bir yürüyüş sonunda Bioska’ya varıyoruz. Bioska küçük sayılacak bir kasaba. Vrutci yönünden girişte sağ tarafta kafeterya, hemen ilerisinde bir postane, biraz daha ilerleyince küçük bir park ve çeşmeye rast geliyoruz.
Çeşmenin bulunduğu parkta dinlenen gezgin bisikletliyi görünce hemen yanına gidip selam veriyoruz. Nikola bisikleti ile haftasonunu değerlendirmek için Visegrad – Uzice rotasında pedallıyor. Kısa bir sohbet, fotoğraf çekimi derken yolumuza devam ediyoruz.
Bioska’dan çıktıktan sonra yol nehrin sağ tarafından kıvrılarak devam ediyor.
Saat 14:00 civarı yorgunluğumuzun arttığını farkedip yol kenarında öğlen yemeği için mola veriyoruz. Yarım saat mola vermeyi düşünürken şekerlemeye dalıp 15:20 civari uyanıp 15:30 civarı yola devam ediyoruz.
Kısa bir süre sonunda taş köprüden nehrin diğer tarafına geçip ormanlık alandan yola devam ediyoruz. Bir noktadan itibaren yol yükselmeye ve etraftaki çıplak ağaçlar yerini yeşil çam ormanına bırakıyor. Havanın sıcaklığı ve eğimli yolun yoruculuğu sebebiyle fazlaca tükettiğimiz suyumuz iyice azalmaya başlıyor. Yol üstünde denk geldiğimiz 3 çeşmenin de kurumuş olduğunu görmek hayal kırıklığına sebep oluyor. Her yandan eriyen karların suları güldür güldür akar iken çeşmelerin kuruluğu oldukça manidar. Bulunduğumuz ormanlık alanda herhangi bir eve rastlamak ise pek mümkün görünmüyor. Mecburen su tüketimini azaltıp en kısa zamanda su bulmayı umuyoruz.
Yolun kenarında bulunan yaklaşık yarım metre yüksekliğindeki taşlar dikkatimi çekiyor. Sandrine’den öğrendiğim kadarıyla vakti zamanında bu bölgeye gelen Napolyon bol miktarda yol yaptırmış ve kenarlarına da bu taşlardan koydurmuş. 21.yy’da Fransız Sandrine ile birlikte Napolyon’un açtığı rotayı keşfetmenin keyfini yaşıyoruz.
Solumuzdaki nehrin üstünde yapay bariyer ve şelale ile karşılaşıyoruz. Ilk şelaleyi geçtikten hemen sonra sola doğru virajı dönüyoruz ve sağ tarafta bizi son derece mutlu eden çeşme ile karşılaşıyoruz.
Çeşmenin üstünde yazılı olan tarih 1400’lü yıllara işaret ediyor. Çeşmenin kenarında bırakılmış bozuk paralar oldukça şaşırtıyor beni. Şişelerimizi doldurup birkaç bozukluk alarak yola mutlu bir şekilde devam ediyoruz.
Saat 17:00’a yaklaşırken yükselen ve virajlı yol, geniş ve düzlük arazinin yanında dümdüz ilerleyen yola dönüşüyor. Solumuzda nehir ile yol arasında geniş tarlalar ve sağ tarafımızda etrafını dolaştığımız dağlar mevcut. Harita ve saatten anladığımız kadarıyla Kremna’dan yaklaşık 1 saat uzaktayız. Yol üstünde kısa bir mola verip nerede konaklayacağımızı düşünüyoruz. Nehir ile bulunduğumuz yol arasındaki alan hafif eğimli ve oldukça açık. Ana yola çıkıp çadır için yer aramak ise pek kolay olacağa benzemiyor. Havanın kararmasına yaklaşık 45dk var. Karanlıkta yola devam etmek istemiyoruz.
Bütün bunları gözden geçirirken görüyoruz ki yakınlarda çadır için uygun bir alan bulunmuyor. Yola devam etmeye karar veriyoruz.
Kısa süre sonunda ana yola vardığımızda sağa dönüyoruz ve karşımızda yol boyunca uzanan Kremna kasabası ile karşılaşıyoruz. Kasabanın içinde ilerledikçe yolda kontrol yapan polis, az ilerisinde hotel, çitlerle çevrili evler, tarlalar görmek tüm günün yorgunluğu üstüne pek hoşumuza gitmiyor. Çaresiz kasabanın dışına kadar yürüyerek uygun bir yer bulmayı umuyoruz.
Ikinci günümüz ve çantamın dengesizliği, boynumda asılı küçük çantanın salınımı omuz ve bacaklarımda dayanması zor ağrılara sebep oluyor. Tüm bunların üstüne alacakaranlıkta halen yola devam ediyor olmak ve konaklayacak yer bulamamak ise moralimi düşürmeye yetiyor.
Sırt ve omuz ağrılarım, düşük moral derken yol üstünde benzinlik görüyoruz. Benzinliğe gidip hem wc ihtiyacı görürüz hem de çadır kuracak yer sorarız derken kapalı bir benzinlikle karşılaşmak sinirimi bozmaya yetiyor. Gözümüzü karartıp benzinliğin arkasındaki tarlaya iniyoruz. Biraz ilerleyip dere kenarına yakın bir ağacın altında çadırımızı kurup rahat bir nefes alıyoruz.
Çabucak ateşimizi yakıp sıcak çorbamızı içiyor ve soğuyan hava sebebiyle uyku tulumlarımızda uykuya dalıyoruz.