İlk Kuzey Kıbrıs yolculuğumu ilkokula giderken yapmıştım. Okul gezisi ile Şubat tatilinde Kıbrıs nasılsa sıcak olur, denize de girerim diye yanıma mayomu bile aldığımı hatırlıyorum. İlk defa uçağa binmenin heyecanını da yaşamıştım. Astronot olmayı kafama taktığım yıllarda ilk defa bir araç ile bulutların üstünde neler olduğunu görmek beni son derece etkilemişti. Tüm yolculuk boyunca pencereye yapıştığımı, bulutları, gökyüzünü incelediğimi hatırlıyorum. Tıpkı daha sonra her uçak yolculuğunda yaptığım gibi.
Kıbrıs’a indikten sonra otele gidene kadar heyecanla ne zaman deniz kıyısına gideceğimizi sorup durdum. Şubat ayında denize girmek her çocuğun hayali değil mi? Bir haftalığına geldiğimiz Kıbrıs turu heyecanla başlamıştı, ertesi gün yağmurla devam etti ve ikinci günümüzde kar yağmaya başladı. Evet yanlış okumadınız, beyaz beyaz kar yağıyordu Akdeniz güzeli Kıbrıs’ta. 60 senedir yağmayan kar harika bir süprizle karşılamıştı heyecanla denize girmeyi hayal eden çocuğu.
Neyse ki hafif kar ve yağmur yağışı bizi Kıbrıs’ın tarihi ve kültürel güzelliklerini görmekten alıkoymadı. Bir haftada adanın nerdeyse her yanını görme fırsatını sağlamıştık. İlerleyen yıllarda, 2003 yılında bir arkadaşımın çağrısıyla bir kez daha Kıbrıs’a gittim. Bu sefer kendimi sağlama alıp Eylül ayında rahatlıkla dolaşıp adanın dört bir yanını keşfetmek için yola çıktım.
Girne’nin o sakin ve keyifli limanı, heybetli kalesi, hemen hemen her şehirde yer alan müzeleri, hanları, katedralleri ile Kıbrıs’ta görülecek o kadar güzel yerler var ki…
Kıbrıs sahip olduğu Casinolar ve lüks otellerdeki eğlenceleri ile son derece popüler olsa da Akdeniz’in bu tarihi adasında keşfedilecek uzun bir tarih ve derin bir kültür bulunmaktadır. Genel kanının aksine Ekonomik Kıbrıs Otelleri ile bütçenizi sarsmadan, son derece keyifli, eğlencenin yanında adanın doğal, tarihi ve kültürel yapısını da keşfedeceğiniz çok farklı seçeneklere sahip Kıbrıs Turları ile keyifli bir seyahat yapabilirsiniz.
Doğu Akdeniz’in bu güzel adası, Kıbrıs’ı keşfetmeye hazır mısın?
Lefkoşa
St. Sophia Katedrali (Selimiye Camii): En eski ve muhtemelen Lüzinyan kiliseleri arasında en iyi şekilde korunmuş olanıdır. Fransa’da bulunan Chartres ve Rouen Katedralleri ile benzer tarzda Fransız mimarlar tarafından inşa edilmiştir. Bölge 16 yy’da Osmanlı hakimiyetine geçtikten sonra minareler eklenmiş ve camii olarak kullanımına devam edilmiştir.
Mevlevi Tekkesi (Mevlevihane): Girne Kapısı’nın hemen içinde yer alır. 17. yüzyıl başlarında yapılmıştır. Fetihten sonra adaya gelen Türkler’in çoğu Konyalı olduğundan Mevlana’nın hayat tarzını kabul ettirmek istemişler ve Lefkoşa’da bu tekkeyi kurmuşlardır. Zamanla ölen Mevlevi ileri gelenleri arka odalara gömülerek türbe haline getirilmiştir. Tekke şu an müze olarak kullanılmakta, Mevlevi giyisileri, müzik aletleri ve etnografik malzemeler sergilenmektedir.
Büyük Han: Tarih ve mimari değerler bakımından Lefkoşa’daki Türk eserlerinin başında Büyük Han gelmektedir. 1572 yılında adanın ilk Osmanlı Valisi Beylerbeyi Muzaffer Paşa tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir. Bu tip han ve kervansaraylar genellikle tek bir ana kapıya sahip olmalarına rağmen, Büyük Han’ın bir girişi daha bulunmaktadır.
Derviş Paşa Konağı: Harika güzelliğe sahip bir Osmanlı evi. Günümüzde müze olarak görev yapmaktadır. Yakın bir zamanda yenilenmiş ve eski günlerdeki gösterişli haline kavuşmuştur.
19. yy.’da yapılmış bu iki katlı konağın sahibi Kıbrıs’ta ilk Türkçe gazetelerden olan “Zaman” gazetesini yayınlayan Derviş Paşa’dır. Teşhir ve tanzimi “müze – ev” olarak tamamlanan konak 21 Mart 1988 tarihinde Etnografya Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
Milli Mücadele Müzesi: Girne Kapısı yakınında bulunan Mücahitler Sitesi’nde yer alan müze Kıbrıs’lı Türkler’in bağımsızlık uğruna verdikleri mücadele hakkında bilgi edinmenizi sağlar. 1963 – 1974 yılları arasında yaşanan çatışmada kullanılan ve Yunan kuvvetlerinden ele geçirilen silahları müzede inceleyebilirsiniz.
Girne
Bellapais Manastırı: MS 12. yüzyılda Roma döneminde inşa edilen temeller üzerine inşa edilmiş olup orta çağda yapılan eklentiler bütününde yapı gotik mimarinin doğudaki örneklerinden birisidir. Girne şehir merkezine yaklaşık 10 dakika mesafede Beşparmak dağlarının eteklerinde yeralır. Girne’nin hemen hemen her yerinden görülebilen manastır turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Manastır, dönem dönem klasik müzik konserleri ve çeşitli müzik festivallerine ev sahipliği yapmaktadır.
Girne Limanı: Hiç kuşkusuz Doğu Akdeniz’in en büyüleyici yerlerinden birisidir. Marina tarihi Venedik evleri, restoran ve Akdeniz’de keyifli eğlencelerin vazgeçilmez mekanı tavernalar ile çevrelenmiştir. Son derece lüks yatların yanında rengarenk balıkçı teknelerine de ev sahipliği yapar.
Girne Kalesi: Kalenin tam olarak hangi tarihte yapıldığı halen gizemini korumaktadır. Son kazı çalışmaları sonucu elde edilen bilgilere göre kale Bizanslılar tarafından Girne’yi Arap akınlarından korumak üzere 9. yy’da inşa edilmiştir. Zaman içinde Lüzinyanlar tarafından eklemeler yapılmış ve Venedikliler tarafından da kale güçlendirilmiş. Kale hakkında en ilginç gerçek tarihte hiç bir saldırı sonucu ele geçirilmemiş olmasıdır.
Khyrsopolitissa Kilisesi: 14. yüzyılda yapılmış olan kilise kentin en eski kilisesidir. Yapının dışında bulunan Gotik sanatıyla yapılmış kabartmalar günümüze kadar ulaşmıştır. Çatısı yıkılmış olan Khyrsopolitissa Kilisesi, Halk Sanatları Müzesine yakın bir sokakta bulunmaktadır.
Batık Gemi Müzesi: Müze denizden çıkarılmış en eski ticari gemiye evsahipliği yapar. M.Ö. 300 yılları civarında, Girne kıyısından bir mil açıkta şiddetli bir fırtına sonucu batmıştır. 1969 yılında uzmanlar tarafından deniz tabanından çıkarılan gemi parçaları tekrar bir araya getirilmiş ve sergilenmeden önce özel bir koruyucu işlemden geçirilmiştir. Müzede geminin son yolculuğunda taşıdığı 400 şarap amforası, 9.000 badem, 29 değirmen taşı, 4 ahşap kaşık, 4 kavanoz yağ, 4 tuz potası ve 4 fıçı alkol de sergilenmektedir.
Hz. Ömer Türbe ve Mescidi: Kıbrıs’ta önemli dini ziyaret yeri olan Hz. Ömer Türbesi, Girne’den 4-5 km doğuda bulunan Çatalköy’ün deniz kıyısında kayalık bir arazide sessiz, sakin ve tek başına ziyaretçilerini beklemektedir.
Emevi Halifesi döneminde M.S. 647 yılındaki Arap akınları sırasında Muaviye ordusu komutanlarından olan Ömer ve altı arkadaşı, günümüzde türbenin bulunduğu yerin yanında şehit düşmüşler ve burada bulunan mağaraya gömülmüşler.
Osmanlıların Kıbrıs’ı fethinden sonra mağaradaki 7 İslam mücahidinin kemikleri çıkarılarak bugünkü yerlerine defnedilip, buraya bir türbe ve mescit yaptırılmıştır.
Bazı yazarların görüşlerine göre türbe Kıbrıs’ta İslamiyeti pekiştirmek üzere Makam Türbesi olarak yaptırıldığı doğrultusundadır.
Gazimağusa
Salamis Antik Kenti: Gazimağusa şehrinin 6 km kadar kuzeyinde yer alan bir antik kenttir. Kent Trodos dağından doğan Pedios (Kanlıdere) nehrinin denize döküldüğü havzaya yakın bir yerde kurulmuştur.
19. yüzyılın sonlarında, ağaçlarla ve toprak tabakasıyla örtülmüş bir halde keşfedilmiş ve 1952-1974 yılları arasında yapılan kazılarla kentin büyük bölümü ortaya çıkarılmıştır. 1974 yılında kesilen kazı çalışmalarına 1998 yılında Ankara üniversitesi tarafından tekrar başlanmıştır.
İncil’de de adı geçen kent, havari Barnabas ve havari Paul (Pavlus)’un vaazlerine tanık olmuştur. Antik kentte dikkat çeken yapılar tiyatro ve gymnasiumdur. Bunun yanında antik şehirde öne çıkan yapılar arasında Ayia Epiphanios Bazilikası, Salamis Nekropolü ve Nikokreon Anıtı sayılabilir.
Othello Kalesi: Limanı düşman saldırısından korumak amacıyla 14. yy’da Lüzinyanlar tarafından yapılan kaleyi mutlaka ziyaret etmek gerekir. Kalenin şimdiki ismi Kıbrıs’ın İngiliz sömürgesinde olduğu dönemlerden gelir.Shakespeare’in ünlü tragedyasının bir kısmı Kıbrıs’ ta geçer ve tragedyanın kahramanı Othello adında bir Faslıdır. Othello Kalesi isminin de bu öykü kahramından geldiği sanılır.
St. Nicholas Katedrali: Lüzinyanlar döneminde, 1298 – 1312 yılları arasında inşa edilen yapı, tüm Akdeniz dünyasının en güzel Gotik yapılarındandır. Lüzinyan kralları, önce Lefkoşa’da St. Sophia Katedrali’nde Kıbrıs Kralı, sonra da Mağusa’da St. Nicholas Katedrali’nde Kudüs Kralı olarak taç giyerlerdi. Osmanlı’nın bölgeye gelişinden sonda 16. yy’da Lala Mustafa Paşa Camii’si olarak değiştirilmiştir. Fransa’da bulunan Reims Katedralinin sarı taşlarla yapılmış bir kopyası olarak da dikkat çekmektedir.
Namık Kemal Zindanı ve Müzesi: Namık Kemal Meydanı’nın batısındaki Venedik Sarayı’nın avlusunda yer alan, dikdörtgen planlı ve iki katlı bir yapıdır. Tek olan hücrenin kapısı Venedik Sarayı’nın avlusuna açılmaktadır. Namık Kemal, “Vatan yahut Silistre” oyununun 5 Nisan 1873 tarihinde İstanbul Gedik Paşa tiyatrosunda oynanmasından sonra 9 Nisan 1873 tarihinde Kıbrıs’a sürülmüştü. Namık Kemal zindanı ve Müzesi’nin restorasyon ve düzenleme çalışmaları 1993 yılında tamamlanarak ziyarete açılmıştır.
Venedik Sarayı: 13’üncü yüzyılda Lüzinyanlar tarafından Kraliyet Sarayı olarak inşa edilen yapı, Namık Kemal Meydanı’nın batısında yer alır. Deprem sonucu yıkılan bu saraydan günümüze, 16’ıncı yüzyılın başlarından kalma “L” biçimindeki bir yapıya sahip batı kısmı ve Salamis’ten getirilen dört sütunun taşımakta olduğu üç kemerli giriş gelebilmiştir.
Güzelyurt
Soli Harabeleri: Kıyı boyunca uzanan çok güzel bir yol sizi harika mozaikleri ve tiyatrosu ile birlikte antik Soli harabelerini keşfe davet eder. Yunan aşk tanrıçası Afrodit’in ünlü heykeli burada keşfedilmiştir. Soli M.Ö. 6. yy’da kurulmuş harika bir şehirdi. Romalılar’ın yönetimi sırasında önemi oldukça artan Soli 7. yy’daki Arap istilası sırasında yıkılmış.
Güzelyurt Doğa ve Arkeoloji Müzesi: İki katlı olan müze iki bölümden oluşmaktadır. Alt katta doğa bölümü bulunur. Burada, Kıbrıs’ta görülen göçmen kuşlar, çeşitli hayvan türleri, yılanlar, böcekler, Akdeniz’de bulunan balık türleri ve adanın yapısında olan taş çeşitleri sergilenmektedir. Üst kattaki Arkeolojik bölümünde ise Neolitik Çağ’dan Ortaçağ’a kadar eski eserler sergilenmektedir. 1980 yılında Salamis’te bir turist tarafından denizde tesadüfen bulunan ve M.Ö 2 yüzyılla tarihlenen iki geyik heykeli ve 68 cm boyunda Artemis heykeli, Soli Antik Kenti kazılarında bulunan paha biçilmez birçok eserler de Güzelyurt Doğa ve Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Bende çok severim Kıbrıs’ı her nedense oraya karşı sempatim var.Her sene ailece tatilimizi orada geçiririz…
Çok güzel bir adadır. Sadece eğlence ve casinolardan ibaret değil. Kültürü ve tarihi de oldukça eskidir.