Pazar günü bisikletle nereye gitsem diye düşünürken google haritalardan çevreye bakmaya başladım. Tali yolları incelerken gözüme tarlaların arasında, hiçliğin ortasında bir ikon takıldı. Tarihi yer ikonunun yanında “Erem Kalesi” yazıyordu. Tarlaların arasında kalenin ne işi var diye meraktan araştırma yaptığımda burada kaderine terkedilmiş, oldukça eski, çok da güzel Visnjevac köşkü olduğunu gördüm. Güzel bir fırsat olacağını düşünerek kameramı da alıp, mısır tarlaları arasında toprak yoldan köşke kadar bisiklet sürdüm.
Bir yanında 80-100 yıllık ceviz ağaçları, diğer yanında vişne ağaçları ve dört bir yanında göz alabildiğine uzanan tarlaların bulunduğu bu harika köşkün burada ne işi var, kime ait, neden bu halde diye meraklandım. Yolda karşılaştığım köylülerden öğrendiklerim ve internette yaptığım araştırmadan ortaya çıkanlar oldukça ilginç. Bu güzel köşkün oldukça uzun ve bir o kadar talihsiz kaderini sizinle de paylaşmak istedim.
Köşkün Yapılışı ve İlk Terkedilişi
Bugün kaderine terkedilmiş Višnjevac köşkü, Çek asıllı ünlü mimar Herman Bole tarafından 1903 yılında, soylu Balthazar Odeskalski ailesi için yazlık konut olarak yapılmış. Köylülerden öğrendiğim kadarıyla o dönemlerin kontu ya da toprak ağası gibi bir konumları varmış. Odeskalski ailesi ile birlikte bu çevrede bürokratların da yaşadığı 20 evlik küçük bir koloni bulunuyormuş. Bu bölgede yaşayanlar Odeskalski ailesini unutmuş olsa da, aile 18 – 19. yy döneminde Srem çevresindeki şarap bağlarının modernleşmesi için büyük katkılar yapmış. Günümüzde Sırbistan’ın en güzel şarapları bu bağlarda yetişen üzümlerle yapılıyor.
Köşk yapıldıktan hemen sonra talihsizlikler ardı ardına gelmeye başlıyor. Önce Birinci Dünya savaşı çıkıyor. Diğer tüm Avusturya – Macaristan burjuvaları gibi Odeskalski ailesi de sürgüne gönderilmiş. Višnjevac köşkü de dahil olmak üzere ailenin tüm mal varlığına el konmuş. Köşk kaderiyle başbaşa, ilk yalnızlığına bu dönemde bürünüyor.
1927’de Veliki Radinci köyünün zengin ailelerinden Kovačević bu köşkün yarısını Zagrebačka bankasından satın alır. Köşkün diğer yarısını ise 1945 yılında Ruma şehrinden Mirko Bajić satın alır. Köşkün neden ve nasıl iki ayrı aileye satıldığını öğrenemedim. Bu iki aile halen Visnjevac köşkünün sahipleri. Köşkün devlet yerine bu iki aileye ait olması aslında bir yandan şans sayılır. Sahipleri köşkten doğrudan bir kazanç elde etmeseler de ellerinden geldiğince burayı korumuş. Fakat bu durum bile köşkün kötü talihini kurtarmaya yetmemiş.
İki Ortaklı Visnjevac Köşkü
Köşkün üçüncü kuşak mirasçısı Gligorije Kovačević’in bir röportajını buldum. Röportajında söylediğine göre dedesi Milovan’ın 1927 yılında köşkün yarısını Macaristan’dan satın aldıktan sonra eşi Sara’nın ölümüne kadar burada yaşamışlar.
Milovan ve Sara Kovačević bu köşkte bir süre yaşasa da Sara’nın ölümünün ardından köşk ikinci kez, bu sefer günümüze kadar sürecek yalnızlığa terk ediliyor. Bugün köşkü tamir etmek, yenilemek ailenin maddi durumu sebebiyle neredeyse imkansız. Genel olarak yapı sağlam olsa da çok ciddi tamirat ve restorasyon ihtiyacı var. Eve sadece tarlaların arasındaki toprak yollardan ulaşılıyor. Veliki Radinci köyünden 4 kilometre, Erem köyünden ise 2 kilometre mesafede bulunuyor. Bunun yanında elektrik ve suyu yok. Tüm bu olumsuz şartlar sebebiyle köşk kaderine direnerek ayakta durmaya çalışıyor.
2. Dünya savaşının sonunda, 1945 yılında, Ruma’da yaşayan Mirko Bajić köşkün ikinci ortağı olarak yarısını satın alıyor. Köylülerin anlattıklarına göre köşke hiç gelmezmiş. Sebebini bilen kimse yok. Birkaç haber sitesinde röportaj isteklerini geri çevirdiğini okudum. Hakkında araştırma yaparken bazı sitelerde ailenin sahip olduğu yarı hakkı 150,000 euro karşılığı satmak istediğini okudum. Köşkün diğer ortağı Gligorije röportajında “kimse bu kadar para vermez” demiş.
İkinci dünya savaşından sonra köşkün bugünkü hale gelmesine sebep olan olaylar zinciri başlıyor. Savaşın ardından Sırp devleti Višnjevac köşkü ve etrafındaki 80 dönüm tarım arazisini kamulaştırmış. O sırada köşk halen Ruma şehrinde yaşayan Milan Kovacevic ve Bajic ailelerine ait. 1947 yılında köşk ve çevresindeki tarım arazisine devlet kararı ile el konulmuş. Ardından 1952 yılında mahkeme kararıyla sahipleri köşkü geri almayı başarmış.
Verilen ifadelere göre köşkün kamulaştırılmasından aileye geri verilene kadar geçen sürede burada devletin koyunları yaşıyormuş. Ahır gibi kullanılmış. Şaka gibi değil mi? Köşke giderken karşılaştığım yaşlı bir dede köşkün asıl bu dönemde büyük zarar gördüğünü söyledi. Bu sürecin sonunda köşkün sahiplerinin ekonomik sorunları sebebiyle köşk bakımsız kalıyor. Bugün de köşk bir başına zamana meydan okurcasına, tüm talihsizliklere ve yalnızlığına rağmen ayakta durmaya devam ediyor.
Köşkün ağır demir kapıları sürekli kilitli. Çevredeki ağaçların bakımını yapan, tarlada çalışan Gligorija Kovačević’in dedesi arada sırada buraya gelir, köşkte kalırmış. Dede dışında buraya gelip kalan, çevresiyle ilgilenen kimse de yokmuş.
Srem düzlüklerinin ortasında, Fruška Gora’ya son derece yakında yer alan bu güzel köşkün kötü talihi beni de üzdü. Gözlerden uzak, ancak bilenlerin uğradığı, nadiren köşkü duymuş ve buradan geçen meraklı turistlerin çevreye sora sora görmeye geldiği, çevresindeki doğaya teslim olmak ile yıllara meydan okuyarak ayakta kalma çabası arasında sıkışıp kalmış yapayalnız bir köşke dönüşeceğini kim bilebilirdi ki.
Günümüzde köşk halen çevredeki köylüler tarafından bilinen bir yer. Yakındaki tarlalarda çalışanlar bazen dinlenmek amacıyla köşke uğruyorlarmış.
Kaynak ve detaylı bilgi için: The Castles of Serbia
hocam hikaye çok ilginç, sen hala Sırbistan’dasın sanırım, bir gün ziyaret etmek üzere
Çok güzelmiş. Hayalim böyle bir eve sahip olup medeniyetten izole bir hayat kurabilmek.
Sanki lanetli köşk gibi… Bakımsız kalmış olsa da çok güzel görünüyor, doğanın içinde saklanmış bir yer.
Terkedilen bir çok yer gibi üzücü bir hikayesi var, pinterest da forbidden places da paylaşmak isterim böylece daha çok insan öğrenmiş olur.