Güney Fransa ‘ya ulaşmam biraz alengirli oldu. Schengen vizemi Yunanistan’dan temin ettim. Sebebini sormayın, Atina’yı doğum günümde ziyaret etme şansımı kullanmak istedim diyelim. Atina’da kaldığım City Circus Athens konumu ve kalitesi ile beni oldukça mutlu etti. Eh bir günlüğüne gelmişiz şehre gidip bitli otellerde kalmaya da gerek yok. Hostel’in çatısındaki terasta bulunan Acropolis manzarası ise geceye muhteşem bir keyif katmaya yetti.
Bir günlük Atina turunun ardından Güney Fransa sahillerinde kurulu Nice‘te buldum kendimi. Sandrine’in çok yakın bir arkadaşı ile beni karşılaması, tren saatimize kadar yaptığımız şehir turu ardından TGV ile vardığımız Avignon’da Sandrine’in ailesi ile buluşmamız yorucu fakat çok keyifli bir yolculuk oldu.
Sandrine’in ailesi bizi tam bir Güney Fransa içtenliği ile karşıladılar. Şahane hazırlanmış masa, tadına doyum olmayacak Fransız şarapları, saatler süren bol sohbetli, gülmeceli, kalabalık bir akşam yemeği unutulması zor bir anı olarak zihnimde yer aldı.
Tabii ki Fransa’ya kadar gelip peynirden ayrı kalmak olmaz. Yemeğin sonunda adeta ritüel şeklinde tadılan garip görünümlü, garip kokulu ve fakat pek lezzetli Fransız peynirleri şarabın tadına tad kattı. Güney Fransa ‘ya geldiğimi böylece anlamıştım.
Sandrine’in babası garip bir işle meşgul. Minibüsün arkasına eklediği römorkta bulunan gezici bir makinası mevcut. Bununla köylerdeki orta ölçekli şarap üreticisine giderek şarapları uygun filtreden geçirip şişelemesini gerçekleştiriyor. Bu sebeple de Güney Fransa ‘nın özenle seçilmiş çok kaliteli şaraplardan tadma şansım oldu.
Fransa denildiği zaman aklımıza hemen şarap ve peynir geliyor ya, boşuna değilmiş. Adamlar içiyor arkadaşım. Sandrine’in babaannesi yaklaşık 87 yaşında. Dimdik ayakta, seni beni cebinden çıkarır. Her öğünde bir bardak kaliteli şarabını da içer ama. Yemeğe oturulduğu zaman hemen şaraplar açılıyor. Restoranda bile yemek sipariş edince şarap istermisin diye sormuyorlar da kırmızı mı beyaz mı içersin diye soruyorlar. Şarapları da harbiden güzel arkadaşım içiliyor valla. Şarap konusunda dikkat etmeniz gereken bir konu kesinlikle kırmızı şarap içtiğiniz bardağa sonradan beyaz şarap koymayın. Fena bozuluyorlar.
Bir de peynir meselesi var ki bu konuda halen daha yarı yarıya olumlu düşünüyorum. Kafayı şarapla değil de peynirle fena bozmuşlar. Milyar çeşit peynirleri var ki hepsini de biliyor haylazlar. Beni deli eden konu ise peyniri kahvaltıda değil de öğlen veya akşam yemeğinin üstüne yemeleri. Yemeği yemişsin, karnın tok sırtın pek, ne anlarsın daha üstüne peynir yemekten bunu anlayamadım. Peynirdeki hede hödöler hazma iyi geliyor, karnın tok olduğunda tadına varman ve iyi kötü tadı ayırman daha kolaylaşıyor gibi geyiklere inanmış gibi yaparak yemeğin üstüne sunulan peynirlerin tadını şarapla çıkarmaya çabalıyorum her seferinde. Her sabah ise aynı ikilemde kalıyorum. Arkadaşım ben kahvaltıda peynir olmadan yaşayamam diyerek tabuları yıkasım geliyor fakat her seferinde yerel hayata uyum sağlama çabası baskın çıkıyor. Fransız peynirleri için genel geçer bir kural ise 1 ay boyunca bir sırtçantalının ayağında seyahat etmiş çorap gibi kokuyorsa o peynir makbuldur, tadı da pek güzeldir. Nasıl olduğunu sormayın, kabullenmek zor ama gerçek bu. Durum böyle olunca bozuk olan ve olmayan peyniri nasıl ayırdıkları aklıma geliyor ki, cevabını bilen varsa beni de bilgilendirsin.
Fransa’ya gelirseniz sırf kokusu yüzünden peyniri reddetmeyin, deneyin, memnun kalacaksınızdır.
Minibüs ile Güney Fransa Turu
Kısıtlı günlerimizi verimli kullanmak adına Güney Fransa’da araba ile birkaç günlük tura çıktık. Alıştığımız üzere bu seferde turistik alanlardan uzak durarak yerel güzellikleri keşfettik. Ortaçağ mimarisinin korunduğu köyler, pek güzel bir golün çevresindeki milli park, beni şaşkınlığa sevkeden güzellikte bir mağara, Roma Imparatorluğu’ndan kalma köprüler, su kemerleri, ilginç yeryüzü şekillerinin olduğu dağlar ve eve dönmeden önce uğradığımız Haribo müzesinin keyfini çıkardık.
İlk bakışta her ülke gibi turistik ve yerel alanlara ayrılmış bir ülke Fransa. Şansım oldukça yüksek olacak ki çoğunlukla yerel bölgelere, köylere gittik. Edindiğim izlenimler bize öğretilen klasik Fransa’nın çok uzağında. Nasıl ki Türkiye sadece İstanbul veya Antalya’dan ibaret değil ise, Fransa da sadece Paris’ten, Cannes’tan ibaret değil. Her zamanki gibi yine gittiğiniz ülkenin en az turistik yerlerine seyahat etmenizi önereceğim. Güney Fransa’da insanlar oldukça sakin. Bir İzmir’li olarak sakin diyorsam bu insanlara varın siz düşünün sakinlik sınırlarını. Benim ne kadar tembel, ağır kanlı olduğumu bilen bilir. Ben bile bunların arasında tezcanlı kaldım. Şaştım doğrusu.
Söylentilerin aksine buradaki insanlar oldukça sıcakkanlı ve yardımseverler. Malum Akdeniz efekti. Akdeniz’li olursun da nasıl gudubet olabilirsin ki. Paris’in ana caddelerinde dolaşıp ardından Fransız’lar şöyle gudubet, böyle yabancıları sevmiyorlar demeyin sakın. Bir gerçek var ki genel olarak İngilizce pek yardımcınız olmuyor Fransa’da. Bunun sebebi Fransız’ların ne kadar milliyetçi veya İngilizleri sevmemeleri falan değil. Maalesef bunun sebebi genel olarak İngilizce eğitiminin yetersiz oluşu. Sıradan bir üniversite öğrencisinin Türkiye’de bildiği İngilizce burada maharet sayılıyor. Okulda İngilizce öğretmedikleri gibi televizyonlarında ve sinemalardaki herşey de Fransızca dublajlı. Eh napsın adamcağız, nasıl bilsin İngilizce’yi? Yine de yarım yamalak İngilizce’leri ile gülümseyerek iletişim kurmaktan da çekinmiyorlar. 🙂
Fransa’ya dair ilk izlenimlerim ve görüşlerim bu şekilde. Oldukça memnun kaldığımı belirtmek isterim. Fırsatım olabilseydi keşke daha uzun vakit geçirebilseydim dedirtti bana.
Tembellik etmez ve fırsat bulursam 3 günlük Güney Fransa rotamızı yazacağım. Biraz sabır.
Benim Fransa maceram da pek alengirli olmuştu, Paris’te o kadar hastaydım ki, içtiğim şaraptan da yediğim peynirden de hiçbir tat alamadım :/ Cannes ve Nice’te nispeten daha iyiydim, denize girebilmiştim. Güney Fransa çok güzel hakikaten, ben kuzeyini de çok merak ediyorum.
Nice’de geçirdiğim bir sene boyunca en fazla parayı peynire harcamış olabilirim. İnsanın markette peynir reyonunda gözü dönüyor neredeyse. Hele bir de Nice gibi İtalya sınırında isen trenle İtalya’ya 45 dk’da geçip oradan da İtalyan peyniri alabiliyorsun 🙂